Bir telefon hayatının bütün akışını değiştirmişti. O telefondaki sesten ölümüne nefret ediyordu. Karşısına geçip hesap sormak, ne hakla hayatında bu kadar önemli bir rol oynamaya kalkıştığını sormak isterdi. Tabii madalyonun bir de diger yüzü vardi ki bunu da yillar sonra ögrenecekti.
Zaman hızla akıp gidiyordu. İnatla yürümeyen evliliğini ayakta tutmaya ve bu arada dış dünyaya ve oğluna bir şey belli etmemeye çalışıyordu. Defalarca kocasıyla bu şekilde yürümeyeceğini ve düzelmezse boşanacağını konuşmuş her seferinde gerçekleşmeyecek sözler almış ve beklemişti. Kadınlarla ilgili şüphelerini kocası sadece onun anlamsız kıskançlığına bağlıyordu. Oysa o içten içe biliyordu ki kıskançlık değil, hissetiği şüphe duyduğu gerçekleri öğrenebilme çabasıydı bu. Elinde somut kanıtı olmasa da aptal bir insan değildi.
Aradan böyle birkaç yıl geçtikten sonra hep tabu olarak düşünmekten bile korktuğu gerçeği kabullenmek yorunda kaldı. İçinde kocasına karşı en küçük bir sevgi kalmamıştı. Ona karşı saygısızlığı, verdiği sözleri tutmaması, evli değilmiş gibi davranması kabul edilir şeyler değildi. Ama yıllarca bunlara hem dış dünyaya karşı bu evlilikle hata ettiğini kabul etmemek hem de kendisi annesiz büyüdüğü için oğluna bunu yaşatmamak için katlanmıştı.
Yeniden çalışma hayatına dönmeye karar verdi ancak oğlu henüz çok küçüktü ve ona yardım edebilecek kimse yoktu. Evde yapabileceği bir takım işlerin arayışına girdi ancak hepsi hüsranla sonuçlandı. Tek başına hem çalışıp hem çocuğuna bakabilmek hem hayata karşı güçlü durabilmek uzak bir hayal gibi geliyordu. Kendisini kapana kısılmış gibi hissediyor ve asla kurtulamayacağı, bu hapislikte ölüp gideceği düşüncesi boğazını sıkıyor nefes alamıyordu. Günlerce yatağına uzanıp boş boş tavana baktığı ve oracıkta ölsem dediği oluyordu. Ama yapamazdı çünkü oğlunun ona ihtiyacı vardı. Acısını, mutsuzluğunu içine akıtıp çocuğa mutluluk oyunu oynamaktan başka çaresi yoktu.
Çok dramatik... Okumaya devam edelim.
YanıtlaSilEvet maalesef her hikaye toz pembe olmuyor.
Sil