"Bunların bir veda için en iyi kelimeler olduğuna inanıyorum. Lütfen ölme. Yaşa."
Beyaz bir kış uykusunda bir Avrupa şehrinde kalırken, anlatıcı aniden annesinin kollarında yeni doğmuş bir bebekken ölen kız kardeşini hatırlar. Ailesinin hayatına hükmeden bu trajediyle, beyaz imgelerde tekrar tekrar ortaya çıkan bir olayla boğuşur: annenin sütündeki beyaz, bez, küçük kızın pirinç keki beyazı teni. Sadece Han Kang gibi bir yazar, böylesine derin kişisel bir anıdan harika bir edebi anlatı yaratabilir: "Beyaz", keder ve insan durumunun dayanıklılığı hakkında bir kitaptır—Han Kang'ın en kişisel kitabı ve aynı zamanda edebi şaheseri olarak kabul ediliyor.
Doğrusunu söylemem gerekirse, yazarın iç dünyasının derinliklerindeki acıyı saflığın rengi beyazla anlatmasını okurken çok daraldım. Bir veda ve bir acıyı anlattığı için tabii ki keyifli bir kitap değil. Size tavsiyem bunu bilerek okumanız.
Ben yazarla Nobel ödülü aldıktan sonra tanıştım ve buldukça kitaplarını okuyorum. Çok derin duyguları anlatıyor, kimi kitabı dediğim gibi içimi daralttı, kimini daha çok sevdim. Şimdiye kadar en sevdiklerim sanırım Vejetaryen ve Greek Lessons oldu. Kitapları genelde az sayfalı olduğu için çabuk okunur diye düşünülse de içeriği o kadar kolay ilerlemiyor. İlginç bir yazar.
Yazardan okuduğum diğer kitaplar: